Sait Faik’in Almanca TINISI

 

Sait Faik’in Almanca Tınısı: “Geschichten aus Istanbul”

Berlin’de bir kitabevinde, kitapçı ısmarlamış olduğum kitabı uzatıyor bana. Aynı anda orta yaşlı bir adamın kitabın kapağını görmeye çalıştığını fark ediyorum. Göz göze geldiğimizde adam heyecanla söze giriyor: “Ben de bir İstanbul kitabı arıyordum. Yarın İstanbul’a uçuyorum da.”
Adeta ayıplarcasına adamın yüzüne bakıyorum önce. Ne de olsa elimdeki kitap, kapağında her ne kadar İstanbul sözcüğü geçse de İstanbul’a dair herhangi bir turistik el kitabı değil, Türkçede bambaşka isimlerle piyasaya çıktıkları halde Almanca’da İstanbul etiketiyle satılan çağdaş popüler romanlardan da değil. Ama hemen sonra toparlanıyor ve adama heyecanla elimdeki kitabın ve yazarının önemini anlatmaya başlıyorum. Ya adam iyi bir okuyucu ya da benim heyecanıma yenik düşüyor, zira anlattığım yazarın adını telaffuz etmeye çalışıyor ve ara sorular sormaya başlıyor, derken elimde tuttuğum kitabı o da satın almak istiyor. Ama anlatmaya doyamadığım bu yazarı bir Alman’ın keşfetmesini ne kadar istesem de, seçkin bir yayınevinden çıkmış, bu çok özel ciltli kitabı ona bırakmayacak kadar da bencilim. Madem ertesi sabah İstanbul’a uçacak, karşılaştığımız bu kitabevinde kitabın başka bir nüshası da yok, ben de adama İstiklal Caddesi üzerindeki Alman kitabevinin yerini tarif ediyor, bir kâğıda elimdeki kitabın adını yazıyorum:
  „Geschichten aus Istanbul (İstanbul’dan Öyküler), Sait Faik Abasıyanık.“
Sait Faik’in öyküleri Almanya’da ilk kez çıkmıyor elbette, yıllar önce küçük yayınevlerinde bir öykü kitabı ve romanı basılmıştı. O zaman bu çeviriler ne kadar dikkate alınmıştı, bilmiyorum, ama dar bir çevre dışında kimsenin dikkatini çekmediğine eminim. Ne de olsa bir yazarın görünürlüğü onu basan yayınevinin saygınlığı, tanınmışlığı ve elbette o ülkenin edebiyat eleştirisi tarafından dikkate alınmasıyla doğrudan ilintili. O halde Sait Faik’in Almanca’ya çevrilmiş öyküleri karşısında heyecanlanmakla haklıyım; çünkü yazar aslında ilk kez bu kitapla Almanya’da hak ettiği yere oturtuluyor. Öncelikle hemen belirtmekte fayda var, kitap Flaubert, Dostoyevski, Gogol, Grimm Kardeşler gibi artık hayatta olmayan dünya yazarlarına yer veren Manesse Verlag gibi seçkin ve köklü bir yayınevi tarafından basılmış. Yayınevinin seçkinliği sadece özel yazarlarıyla değil, kitaplarının özel baskısıyla da ilintili: İnce keten iplerle ciltli, suya dayanıklı ince kâğıda basılmış, karton kapaklı kitaplar cep kitabı formatında.
379 sayfalık Geschichten aus Istanbul (İstanbul Hikâyeleri), Sait Faik’in 47 öyküsünü içeriyor. Diyebilirim ki Sait Faik’in en güzel hikâyeleri toplanmış bu kitapta: Semaver, Sarnıç, Lüzumsuz Adam,  Yüksek Kaldırım, Babamın İkinci Evi, Havuz Başı ve diğerleri. Öyküleri seçen ve çeviren Gerhard Meier’in Sait Faik’in edebiyatını ve onun edebiyatından ayrı düşmeyen yaşamını anlatan kitaptaki sonsözü ise okunmaya ve hatta Türkçeye çevrilmeye değer, yazarı yüreğinde yakalayan bir metin.
Meier’in bu öyküleri ne kadar iyi çevirdiği ise kitap hakkında çıkan çok sayıda övgü dolu eleştiride de anlaşılıyor. Söz konusu edebiyat eleştirisiyse burnundan kıl aldırmayan Süddeutsche Zeitung gazetesinin edebiyat sayfasında şair Nico Bleutge, Ermeni’siyle, Rum’uyla, fabrikada çalışan Ali’siyle ötekinin hikâyesini anlatan ve dolayısıyla İstanbul’un kozmopolit gündelik yaşamına ayna tutan Sait Faik’in politik yazar kimliğini öne çıkarıyor.  Edebiyat eleştirisinde en az Süddeutsche Zeitung kadar sözüne itibar edilen FAZ gazetesinde ise Astrid Kaminski Sait Faik’in hikâyelerini biraz eril, biraz maçist buluyor ama yine de onu Franz Kafka, Edgar Ellen Poe gibi dünya yazarlarıyla aynı sınıfa sokuyor. Sait Faik’in hikâyelerine övgüler bunlardan ibaret değil elbette. Berliner Zeitung, Neue Zürcher Zeitung gibi gazeteler ya da Kurier gibi edebiyat dergilerinde modern Türk öykücülüğünün öncüsü Sait Faik’in edebiyat dünyasını anlatan kalem erbapları, biraz da Türk öykücülüğünü keşfetmenin şaşkınlığını yaşıyor gibiler. Bavyera devlet radyosu BR ise dünya edebiyatına yer verdiği bir saatlik sesli edebiyat kuşağında, Sait Faik’in üç öyküsünü tiyatro oyuncusu Heiko Ruprecht’in sesiyle duyuruyor; öyle ki Sait Faik’in Almanca’daki tınısı masal dinlemeyi seven yetişkinler için bir şölene dönüşüyor.
Tüm bunlar, Sait Faik’in nihayet, en azından Almanya’da, hak ettiği “klasik dünya edebiyatı sınıfına” girdiğini gösteriyor. Diyebilirim ki bir Türk yazar ilk kez, en azından ilk kitabıyla, çağdaş siyasi ve toplumsal bir meseleyle doğrudan anılmadan, öyküleriyle, edebiyatının gücüyle anılıyor bu ülkede.
İstanbul’u keşfetmeye giden o kır saçlı Alman turist eminim şehri gezerken şehrin kendisinden gizlenmiş özel bir ruhu olduğu duygusuna kapılmıştır. Adam İstiklal Caddesi’ndeki Alman kitabevini bulmuş ve Sait Faik’in bu öykülerini okumuş mudur bilmiyorum; ama eğer okumuşsa, şehrin o gizli ruhuna dokunabildiği için kendini şanslı addetmiştir.
 http://www.sosyalayrinti.com/2013/03/sait-faikin-almanca-tns-geschichten-aus.html
, lüzumsuz adam tarafından yayınlandı