Hidayetler Sendromu

Menekşe Toprak                  

Sizlere sen diyebilsem yahut sizleri düşünürken onlar yerine 3. tekil şahıs “o”ya geçebilsem, sonra bir de isim uydursam hemencecik – Hidayet ya da başka bir isim- hiç değilse kısacık bir hikâyenin anti-kahramanı olurdunuz. Ama sayıca öyle çok ve öyle toplu sosyopatlarsınız ki sizi tek bir kişi olarak düşünmek ve katil ruh dünyanızı çözmeye yönelik merakımı korumak ne mümkün. Ayda yılda bir üçüncü sayfa haberlerini işgal edecek kadar tekil olsanız, hiç değilse, taklit de koksa, arzuladığı kadını beklerken onun kullanmış olduğu havluya gelen, bir yandan da cinsel arzularını nefret ettiği temizlikçi kadında söndüren ve sonunda o kadını öldüren çağdaş bir Zebercet olurdunuz – bakın Anayurt Oteli’ndeki o manyağa, bir anti-kahraman olmayı ziyadesiyle hak etmiş karanlık katile, en az kırk yıldır nasıl da hükmediyor Türkçe edebiyata.

Sait Faik’in “Öyle bir Hikâye” adlı öyküsündeki Hidayet’i bilir misiniz? Yok, nerden bileceksiniz, Sait Faik’i okumaktan zevk alma inceliğine sahip olsanız siz siz olmazdınız zaten. Söyleyeyim hemen, türünüzün bildiğim yazılmış ilk örneklerindendir Hidayet. Sait Faik bugün yaşasa hikâyesi ilginç diye Hidayet’e öyküsünde yer verir, Hidayet’se merhametine ve merakına sığınmak için bir yazarın cebine girebilir miydi, emin değilim. Hoş, en az altmış yıl önce kaleme alınmış bu kısacık öykünün de ancak dörtte birini işgal edebilmiştir Hidayet.

“- Neden öldürdün Hidayet?
– Seviyordum be abi?
– Nasıl seviyordun Hidayet?
– Deli gibi abi”

Sait Faik’in bir hikâye toplayıcısı olan ben anlatıcısının cebine sokulan ve cepteki simit kırıntıları arasında susam helva sattığını hatırlayan Hidayet, öldürdüğü Pakize’yi nasıl deli gibi sevdiğini anlatır, sonra da Pakize’nin ettiklerini. Pakize zalimi bir helvacıya varamayacağını söylemiş, Hidayet de onun tam kalbinin ortasına çiviyi sokuvermiştir. Hidayet’in bu öyküdeki yeri hikâye toplayıcısının notları gibidir. Üstelik Sait Faik de yarattığı kahramanlarına gelmiş geçmiş bütün tanrılardan daha merhametli davranan yazar anlayışıyla ona katil muamelesi yapmaz. Hidayet deli gibi sevdiği kadını öldürmüş, trajikomik âşıktır sadece.

Eh edebiyatın işi de bu değil mi? İnsanın trajedisini, çaresizliğini, dramını, anlatmak. Sayısız polisiye romanda her türlü katilin cirit attığı kurgusal kahramanları bir kenara koyalım, insanın trajedisini, karanlığını kendine iş edinmiş edebiyatın önemli elemanlarıdır katil kahramanlar. Sorsanız bana, ki böyle soruşturmalar yapılıyor çokça, dünya edebiyatının en etkileyici kahramanları kim diye, katil anti-kahramanlar açık ara farkla ön sıralara oturur. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov’u, Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’deki Zebercet’i, Shakespeare’in Othello’su, Bram Stoker’in Drakula’sı… Bir de aşk acısına dayanamayıp kendilerini öldüren ünlü figürler var ki onlar da çoğunlukla kadınlardır. Alın size Gustave Flaubert’in Madam Bovary’si, buyurun bizden Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’sunun Bihter’i. Aşk acısını ve ona bağlı kıskançlığı hangi yazar bilmez ve pek çoğu da onu yazmaya meyletmez ki. Reddedilmişliği? Gövdenin sahibine ağır geldiği ve en çok hissedildiği o cehennemi? Hele aşk acısının nedeni sevgilinin başka birini tercih etmesiyse, insanı yoklayan o cinnet halini. Çeken bilir: Gövde ağır bir yüktür sahibine, hayat sadece acıda durur, bütün sinir uçları, teni ağrır insanın. Onuru kırılmış, zedelenmiş, horlanmış, paçavraya dönmüştür. Varlık ancak sevgili tarafından görülebildiğinde kendini ispat edebilecek bir hiçtir. Ne yapmalı peki? Bu acıyı nasıl dindirmeli?

Selma Aydemir Desen

Klasik edebiyatta ihanete uğramış âşıkların başlarını alıp yollara düşüşlerini, şairlikleriyle güç toplayışlarını, Alexander Dumas’nın romanının kahramanı Kont Monte Kristo örneğindeki gibi yıllar sonra hasımlarından tek tek öç alışlarını biliriz de, sevdiğini öldürenle ender karşılaşırız. Ama yine de “Çünkü Herkes Öldürür Sevdiğini” (Oscar Wilde’in aynı adlı şiiri) gibi babayiğit bir sözün sahibidir edebiyat ve patolojik kıskançlık gibi bir terim de bir edebiyat kahramanından ilham almıştır; bakınız: Othello sendromu. Shakespiere’in Othello adlı oyununun kahramanı Othello şüphe ve kıskançlık yüzünden karısı Desdemano’yu ve onunla aşk yaşadığını düşündüğü Cassio’yu öldürür, kıskançlığının yersiz olduğunu anladıktan sonra da kendi canına kıyar. Peki, bizim edebiyatımızda Madam Bovary’nin yerine geçen bir Bihter var da, ister klasik olsun ister çağdaş, bir ünlü Othello neden bulunmaz? Başkalarını bilmem ama ben ne zaman böylesi bir olası edebiyat kahramanı fikriyle oynasam, “çok seviyordum, öldürdüm” diyen siz gerçek katiller düşüyorsunuz aklıma, aşk acısı ve kıskançlık yüzünden sevdiğinin canının alan insanla empati kurma yetimi yitiriyorum. Bakın istatistikteki yerlerinize: Türkiye’de 2013 yılında 237, 2014’te ise 294 kadın erkekler tarafından öldürülmüş ve bunların yüzde 25’i yirmi beş yaşın altındaki, tam da âşık ve sahip olmak isteyebileceğiniz genç kadınlar. Bunlar da geçen yıldan kalma sizlere ait haber başlıkları:

“Sevdiği kızı alamayınca silahla vurarak öldürdü.”
“Sevdiği kızı ‘Ya benim olacaksın ya toprağın’ diye öldürdü.”
“Okul basıp sevdiği kızı öldürdü.”

İki yıl içerisinde 531 kadın ya eşinden ayrılmak istediği için ya namus gerekçesiyle öldürüldü ya da aşkınızın kurbanı oldu. Savaş alanı gibi değil mi? Savaş alanlarında ise geride şehitler ve gaziler kalır çoğunlukla. Edebiyatsa ne gazileri sever ne de şehitleri. Onun anlatmak istediği insandır, katilse onun psikolojisidir, geçmişidir, çocukluğudur belki, öldürme hazzı ve karanlığıdır. Ama sizler öyle çok ve kıskançlıklarınız öyle sosyo-patolojik ki bu hastalığınızın Türkçe edebiyattaki karşılığı olsa olsa ‘toplu Hidayetler sendromu’ olurdu. Bugün “Deli gibi sevdim, bu yüzden öldürdüm,” diyen Hidayet kadar kısacık bir öykünün dörtte birini işgal edemeyecek kadar da klişesiniz artık. Sevmeyi ve acı çekmeyi öğrenememiş, hiçbir estetik eğitim ve hazdan geçmeden büyümüş, kaba güce sahip vahşi çocuklarsınız. Muhtemelen katil olmadan önce de bir cazibeniz yoktu; düşünsel bir tartışma ve anlama zemini sunmayacak kadar hamdınız. Batı toplumlarının Doğu’nun klişelerini okumaya hevesli vasat okuyucusu bile bıkmışken şiddet gören Doğulu Müslüman kadının şiddet yanlısı Doğulu Müslüman erkeğin hikâyesinden, siz katiller gerçek hayatta her yıl biraz daha çoğalıyorsunuz.

Diyeceğim, hayatınıza girmiş olan ya da girmek istemeyen kadınları öldürmekten yahut onları öldürmekten beter etmekten vazgeçin! Vazgeçin de hiç değilse hayal gücü yerinizi alsın ve kendini sadece kaba kuvvetle ispatlamayı bilen sığ dünyanıza azıcık da düşünsel karanlıklar bahşetmeyi denesin.

 

Ot dergisi, Şubat  2015