Biz Sizde O İlahi Manayı Bulduk
Saygıdeğer Raif Efendi,
Size efendi diye hitap etmemi saygısızlık olarak telakki etmeyeceğinizi umarım. Muhakkak ki yaşadığınız dönemde, ait olduğu zümrenin üstünlüğüne inanmış şahsiyetlerin hor ve aşağı gördükleri erkeklere yakıştırdığı bir hitap biçimidir bu. Ama yüz binlerce hayranınız için hiçbir önemi yok bunun, zaten tam da bu Efendi’liğiniz yüzünden çok seviyorlar sizi. Yo, şaşırmayın, telaşa da kapılmayın, çok değer verilen bir şahsiyetsiniz artık. Evet, evet, ölüm döşeğindeyken defterinizi emanet ettiğiniz mesai arkadaşınız o genç adamın ağzından tanıyoruz sizi. Sabahattin Ali’dir sizin dünyanıza bizi götüren. Kendisi zamanında yazdıkları yüzünden çok çile çekmiş olsa da, sözünün doğruluğuna şimdilerde her zamankinden daha fazla itibar edilmesi gereken ve edilen saygın bir müelliftir. Henüz genç denecek bir yaştayken gizli güçler tarafından katledildi. Bugün en sevilen eseri ise sizin hikâyenizi anlattığı Kürk Mantolu Madonna kitabıdır. İyi kalemler ölmez öyle kolay kolay, siz de bilirsiniz, edebiyat ve sanatla alakadar olan biriydiniz. İyi kalemler ölmez evet, kahramanları da öyle.
Aşkta başarının bir güç, haneye kaydolunacak yeni bir kazanç sayıldığı dönemlerdeyiz Raif Efendi. Artık öyle ince hastalıklara yakalanıp yataklara düşmüyoruz, psikologlarımız var bizim misal, antidepresan denilen haplar mutluluk hormonlarını harekete geçirip mutsuzluğumuzu unutturabiliyor. Sevgilinin bizde bıraktığı acıyı hızla yok etmek istiyor, yeni bir sevgili arıyoruz hemen. En iflah olmaz âşığın intihar etmek yerine sevgilinin canına kıymasını makul gösteren misallerimiz var çokça.
Ama gelin görün ki acı çekmekten ölesiye korkan gençler, aşk özlemi çekiyor ve size bayılıyor. Acaba bu kadar sevilmenizin nedeni Maria Puder ile yaşadığınız aşk ve onun hazin sonu mu yoksa böyle bir aşkın sizin kişiliğinizde vücut bulması mı diye çok sordum kendi kendime. Biliyorsunuz değil mi çoğu insanın gözünde alelade bir pavyon şarkıcısı olabilecek olan Maria Puder’e siz Kürk Mantolu Madonna adını yakıştırarak onu ulaşılması imkânsız tanrısal bir mertebeye yerleştirdiniz; gerçi şu kürk manto pek demode kaçıyor bugün ama olsun. Sizin bu kadını böyle yüceltmeniz, size fersah fersah uzak gibi görünen böyle birini ruh ikiziniz olarak addetmeniz ne güzel, nasıl da umut verici. Böylesi çok yakışıyor size. Hem size, hem de aşkın doğasına.
Efendim, sizin dünyaya olan küslüğünüz, çevrenizdekilerin sizi ezme arzularına hakkedilmiş bir cezaya katlanır gibi katlanışınız pek çoğumuzu çileden çıkarsa da, bu bedbinliğinizi çok iyi anlıyoruz. Çünkü bizim dünyamız da kötülerle dolu. Karşısındakini ne kadar hor görüp ezerse o kadar mutlu ve güçlü olan patronunuz Hamdi Bey, her şeyinizle sizi sömürmeye hazır yakın akrabalarınız, kadir kıymet bilmeyen şımarık kızlarınız gibilerle dolu dünya. Bizi hiçleştirmeye çalışan, uluorta azarlayabilen babalar, politikacılar, valiler nasıl can yaktıklarını bilmiyor ya da aslında bildikleri için yakıyorlar. Sadece karnımızı doyurmak zorunda olduğumuz için katlanmak zorunda olduğumuz mesai saatlerimiz, adeta geçerken uğramış da dışına çıkmayı unutmuş kadar sahiplenebildiğimiz işlerimiz, o işlerde zerre kadar değer vermediğimiz ama yine de önünde el pençe durduğumuz patronlarımız var. İster el pençe duralım, ister durmayalım, kalbimizi kırabiliyorlar sürekli. Ah bütün bu kırılmaları biz de sizin gibi sükûnetle, daha yüce acıların avuntusuyla karşılayabilsek keşke. Yok sayabilsek. Ah bizler keşke yaşamın acımasızlığına, haksızlıklarına karşı böylesi bir gönül burukluğuna sığınsak, sizinki gibi siyah beyaz bir aşkta teselli bulsak.
Biliyor musunuz, hikâyenizin büyüsüne kapılıp Berlin’deki izlerinizi aramaya çıkmış gençlerle karşılaşıyorum bazen. Yıllar önce ben de yapmıştım bunu. Soğuk bir şubat günü şehre ayak bastığımda, elimde iki şehir planı vardı: Biri yolları, metro ve otobüs duraklarını, tarihi mekânları, müzeleri gösteren şehrin turistik haritası, diğeri ise sizin günlüğünüzdü. Islandığınız, iç çektiğiniz, kimsesizleştiğiniz, aşkla dopdoluyken gezindiğiniz mekânların haritası. Ben pansiyonunuzun bulunduğu Lützow sokağını, o sokağın açıldığı Kurfürsten Damm caddesini, kırmızı çizmeli oğlanların önünde dikildiği KaDeWe mağazasını, Maria Puder’le karşılaştığınız Nollendorf meydanını, Tierpark’ın ahşap banklarını bu şehre gelmeden çok önce sizden biliyordum. Ben bu yağmurlu, ıslak, biraz buğulu, biraz puslu şehri görmeden önce tanıyordum. Ama sadece sizin anlattıklarınız değildi beni daha ayak basmadan buraya yerleştiren. Berlin Üzerinde Gökyüzü filminden, Alexander Meydanı romanından, şehri ikiye bölen duvara dair söylenceler ve daha nice nice şeylerle birlikte Nazi tarihinin kötülüğünden, kötülüğün ve karanlığın büyüsünden de biliyordum. Siz görmediniz, neyse ki sevgiliniz Maria Puder de görmedi ama Maria Puder gibi Yahudi kökenlilerin ölüme gönderildiği bir toplama kampı bu şehirde de var. Şehrin doğusunda. O kampa giden trenin diğer ucunda ise sizin de iyi bildiğiniz Wann gölü bulunur ve kampların kurulma kararı siz bu şehirden ayrıldıktan on yıl sonra bu gölün kenarındaki bir villada alınmıştır. İzinizi sürdüğüm dönemlerde o tren hattının bir ucunda inip canilerin o villasına baktım dışarıdan, diğer ucunda kurbanlarına mezar olarak seçilmiş o kampı gezdim.
Ah, bunları şimdi böyle hatırlayınca, nasıl da kara, kapkara bir şehirde aramışım sizi, diyorum kendi kendime Raif Efendi. Yine de eğer bu şehrin bir noktasında, bir mahallesinde zaman zaman kendimi evimde gibi hissettiysem, bunda sizin de payınız olmalı mutlaka. Ama biliyor musunuz aslında hiçbir yere yerleşemiyorum ben. Sizin Maria Puder’e söylediğiniz bir söz vardır: Ama Berlin’de değil… Bütün dünyada yalnızım… Küçükten beri…
Küçükten beri yalnız! Bazıları böyle hisseder, benim gibi, sizin gibi, Maria Puder gibi, nerede, kimle birlikte olursa olsun hayatı bir sürgünde gibi yaşar. Sürgünlüğünü bilir de sürgünden önceki yeri neresiydi, bunu hatırlamaz sanki. Arada bir aşk çıkar karşısına, sevgiyi bulur birilerinde, alışır bir yerlere, bir süreliğine, ama yine de başını koyduğunda yastığına, sürgünlüğünü hatırlar, rüyalarında görür onu. Farkında bile olmadan hep iç çekmekte olduğunu kavrar birden.
İnsanlar mana arıyorlar Raif Efendi. Sürgünlüğüne son verecek olan bir inanç… Aşk arıyorlar. Görüldüğünden daha farklı, daha aşkın bir dünya… Ve ama karşılığını istiyorlar işte, sizin ruh ikizi olarak tarif ettiğiniz şeyi. Çünkü aslında Raif Efendi bu çağın insanları sizin âşık olduğunuz Maria Puder’e benzerler daha çok. Bir şeylere inanmak isteyen ama gerçeği de bilenlerdir bunlar. Aşkınıza ikna olup sizde ilahi bir mana bulmaya başlayan, fakat sonra yüzüstü bırakılan o modern ve yalnız kadın gibiyiz pek çoğumuz. Uzun sohbetlerinizden birinde ne demişti Maria Puder size? “Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirine sokulabilir, üst tarafını uydururlar ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar.”
Menekşe Toprak
Ot Dergisi, Mayıs 2015 sayısı
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.